Yazılımda İşkence Odaları
Geçenlerde katıldığım bir toplantıda konusu geçen “torture room” hakkında fikir paylaşımında bulunmak istiyorum. Avrupa merkezli şirketlerin yazılım geliştirme faaliyetlerinin büyük bir bölümünü uzak doğuya kaydırmaları ile gündemde yer edinen ve bir yaklaşım olarakta nitelendirebileceğimiz konu “torture room”. Yazılımda “işkence odalarının” temel özelliği; yazılım ürününü her yönüyle test edebilir bir yapıya sahip olmalarıdır. Ürün özelinde gerekli olan her türlü test ortamı ve araç-gereç bu odada sağlanmış, ürüne hakim mühendislik kabiliyeti ile desteklenmiştir.
Geliştirme faaliyetlerinin uzak doğuya kaymasının ana nedeni Avrupa’daki maaliyetlerin bu ülkelerle karşılaştırıldığında çok yüksek olmasıdır. Aynı nedenle ülkemizde de birçok şirket bu yaklaşımla dış kaynak kullanımına yönelmiş bulunmakta. Gerçekleme riski bulunmayan, sıradan ve sadece adam-saat gerektiren yazılım modüllerinin geliştirmeleri özellikle Hindistan’da yerleşik şirketlere yüklenmektedir. Genel düşünce ise; aynı işin ülkemizdeki maaliyetinin çok yüksek olmasıdır. Peki, bu yaklaşımı hayata geçiren şirketler merkez ofislerinde neler yapıyor? Bu sorunun yanıtında iki önemli gözlemim bulunuyor.
Bu şirketler merkez ofislerinde “tasarıma” yöneliyor. Öyleki; yazılım kadrosunun büyük bir bölümünü “tasarım mimarları” veya “sistem mimarları” oluşturuyor. Konusunda deneyimli mühendisleri direk olarak geliştirme aktivitelerinde kullanmak yerine, bu geliştirme aktivitelerini yönlendiren kişi konumuna yerleştiriyorlar. Merkez ofiste tamamlanan tasarımlar, gerçeklenmek üzere uzak doğudaki ofislere gönderiliyor. Bu yaklaşımın doğal bir sonucu olarakta; merkez ofiste 20 tasarım mimarı çalışırken uzak doğuda yerleşik ofiste 200 yazılım mühendisi çalışır duruma geliyor.
Merkezde yaşanan başka bir önemli gelişme test bölümünde oluyor. Bu yaklaşımın ilk çıkarımlarından biri; maaliyeti düşük yazılım modüllerindeki en büyük sorunun “yeterli kalitede olmaması” gerçeğidir. Bunun çözümü olarakta “torture room testing” yaklaşımı kullanılmaktadır. Testler için gerekli her türlü malzeme tasarım mimarlığından gelen deneyim ile birleşince gerçektende yazılım ürünleri için birer “işkence odası” ortaya çıkmaktadır.
Bu odaların kurulma maaliyetlerinin çok yüksek olması bu yatırımı yapan şirketlere bir başka iş sahası ortaya çıkartmaktadır. Aynı sektörde faaliyet gösteren diğer firmalara da bağımsız olarak “işkence odası” hizmeti vermek. Global ölçekteki ekonomik krizin derinleştiği bu günlerde şirketler test maaliyetlerinde azaltma yapabilme olanaklarını araştırıyorlar, bu ihtiyaç bazı firmalar için iyi bir fırsata dönüşebilir.
Ülkemizdeki yazılım sektörü bu gelişmeler nasıl etkileniyor ve nasıl etkilenecek? Yazılım geliştirme alanında mı devam edeceğiz? Yoksa tasarıma ağırlık vererek bize katma değer sağlayacak alanlara doğru mu ilerleyeceğiz? Bence; hazır almaya gitgide alışan Avrupa bizim için hala çok iyi bir pazar olarak duruyor, ve “tasarım” konusunda da dış kaynak kullanımına ağırlık vermeye başlayacaklar. Sonucunda; Avrupa şirketleri tüm araştırma ve geliştirme faaliyetlerini daha doğuya doğru kaydırmak zorunda kalabilir. Uzak doğuda karşılaştıkları problemlere bakıldığında “bütünüyle arge çözümünü” oraardan sağlayabilmeleri çok güç gözüküyor. Bu fırsat bizlere birşeyler katar mı, yoksa götürür mü? Yakında tüm soruların cevaplarını birlikte yaşayarak öğreneceğiz.
Yanıt Bırak